Psikoloji davranışları ve zihni inceleyen bilim dalıdır. İncelenen davranışların sebeplendirilmesi için geçmiş yaşantılar bir psikolog için oldukça yol gösterici olabilmektedir. Bunun nedeni birçok ruhsal problemimizin temelinin çocukluğumuza, ebeveynlerimize ve edindiğimiz tecrübelerimize dayanmasıdır. Kişiliğimizin temellerinin atıldığı çocukluk dönemi insanlar için oldukça kritiktir. Yaşadığımız her olay bizi bugün olduğumuz kişi yapar. Her insanın tecrübe ettiği ortak deneyimler vardır. Doğum, ölüm, emeklemek, yürümek, sevmek, sevilmek ya da sevilmemek gibi. Ortak deneyimlerimizden biri de tuvalet eğitimidir.
Tuvalet eğitimi fiziksel bir olgu olmaktan çok duygusal bir olgudur. Öyleki psikoloji tarihindeki önemli araştırmacılardan Sigmund Freud ve Eric Erikson psikososyal gelişim kuramlarında ‘erken çocuklukta kaka yapma problemi’ ne dair önemli noktalara değinmektedir.
Freud’un Psikososyal Gelişim kuramının ikinci evresi olan ‘Anal Evre’ ikiye aylır: Sadik-anal ve erotik-anal. Üzerinde durmak istediğim kısım bir yaş ile dört yaş kapsamında olan erotik-anal dönemdir. Bu dönemde cinsel organlar ve anüs gelişmiş, erotikleşmiştir. Fiziksel olarak tuvalet eğitimi verilmeye uygun olgunluktadırlar. Ancak fiziksel açıdan uygun olgunluğa erişmiş olan her çocuk aynı anda tuvalet eğitimlerini tamamlamazlar. Kimi çocuklar için kolay bir eğitim süreci yaşanırken kimi çocuklar ise bu süreci tamamlarken hem kendileri için hem de aileleri için zor bir süreç geçirirler. Peki neden bazı çocuklar sorunsuz bir şekilde tuvalet eğitimlerini tamamlarlarken bazıları için uzun ve sancılı bir tuvalet eğitimi yaşanmaktadır? Neden bazı çocuklar tuvalet eğitimini tamamlamasına rağmen daha sonra dışkı kaçırmaya başlarlar?
Sigmund Freud determinist bakış ile insan doğasını incelemiştir. Yani önceden belirlenen unsurların kişilikteki zorunlu etkisini savunmaktadır. Freud’un determinist bakış açısına göre kişilikler, yaşamımızın ilk altı yılı süresince bilinç dışı motivasyonlarımız, içgüdüsel ve biyolojik dürtülerimiz tarafından belirlenmektedir. Altı yaşımıza kadar olan süreç boyunca yaşadığımız en mühim ve yadsınamaz tecrübelerden birisi tuvalet eğitimimizdir. Tuvalet eğitimimiz temel bakım vericimiz başta olmak üzere çevremizdeki kişilerle kuracağımız iletişimimizin temelini oluşturur. İletişim konusunda dışa dönük, içe kapanık vb. özelliklerden hangisini taşıyacağımızın belirleyicilerilerinden biri olduğu söylenebilir.
Bu noktada odaklanmak istediğim diğer kuram ise Erik Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramıdır. “Erikson’a göre erken çocuklukta özerkliğe karşı kuşku olan ikinci evre Freud’un ‘anal evre’ olarak adlandırdığı dönemdir” (ELKIND, D., & DÖNMEZ, 2019: 32). Erikson’a göre bu dönemde çocuk her şeyi kendisi yapmak ister. İstediklerini yapabilen çocuk özerklik duygusunu tatmış olur. Ancak gerçekleştirmek istediği faaliyetleri onun yerine gerçekleştiren bir bakım verici tarafından karşılanırsa çocuk utanç ve kuşku duygularını yaşar. Çocuk “kendine saygısını yitirmeden kendine egemen olma” yı öğrenmektedir. Utanç ve kuşku duygularını deneyimleyen çocuklarda tuvalet eğitimi zorlaşabilir ya da enkoprezis ile karşı karşıya kalınabilir.
Enkoprezis kavramını açıklamadan önce kuşku ve özerklik duygularını genişletmek istiyorum. Burada kast ettiğimiz tek şey çorabını tek başına giymek, yemeğini kendi yemek ya da istediği kıyafeti seçmek gibi eylemlerle sınırlı değil. Bir çocuğun istediği ve ihtiyaç duyduğu zaman ebeveyninin sevgisine ulaşabilmesi, hastalandığı zaman ebeveynlerine karşı daha nazlı olmak istediğinde bunun anlayışla karşılanıp kabul görmesi gibi duygusal tercihlerde de özerklik duygusunu tadabilmesi oldukça önemli bir husustur.
Duygusal ihtiyaçlar ve kaka probleminin genel olarak daha çok ortak paydada buluştuğu konu erken çocukluk döneminde yeni doğan kardeşe sahip oldukları zamanlardır. Enkoprezis kavramı açıklanırken de yaygın olarak verilen temel örneklerden biridir. Enkoprezis, dört yaşından önce tuvalet eğitimini tamamlamış olan çocukların tekrardan kakasını tutamaması ve kaçırması durumudur. Örneğin dört altı yaş aralığında olan bir çocuk yeni doğan kardeşe sahip olduğu bir senaryoda enkoprezis ile karşı karşıya kalınması yaygın bir durumdur.
Yeni doğan kardeşe sahip olmak neden erken çocukluk dönemindeki bireyde enkoprezis yaşanmasına sebep olur. Hepimizin bildiği gibi yeni doğanların ekstra ilgiye ve bakıma ihtiyaçları vardır. Ancak yeni doğan kardeşe sahip olduğu döneme kadar ilginin ana unsuru olan ve bu ilgi hayatının normali olan çocuk ebeveynlerinin ilgi bölünmesini anlamlandırmakta zorlanır ve adapte olamaz. Başka bir örnek de vefat durumlarında söz konusudur. Çocuklar ebeveynleri, temel bakım vericileri ya da yaşamlarında önemli bir yere sahip bir kişiyi kaybettiklerinde bu acı ve yas sürecini duygusal olarak konumlandıramayabilirler. Bu gibi durumlarda da kaka problemleri yaşanabilmektedir.
Vermiş olduğum iki örnek hariç birçok durum ve senaryo söz konusudur. Çünkü her hayat ve her kişi biriciktir. Yaşanan tecrübeler aynı olsa dahi yaşayan kişilerin tepkileri ve savunma mekanizmaları bir çok değişiklik göstermektedir. Aynı şekilde yaşanan bir çok olay da eşsizdir ve sonsuz bir spektruma sahiptir. Bunlara karşın her zaman ortak olan tek bir unsur vardır: çözüm yolu. Yaşanan olaylar ve kişilikler ne kadar eşsiz ve biricik olsa da çözüm her zamanlar uzmanların ellerindedir. Unutulmamalıdır ki bir psikoterapist ne yapılacağını söylemez ancak yaşanan duruma ışık tutar. Bu nedenle çocuklarımızla ya da kendimiz ile ilgili aşamadığımızı düşündüğümüz olay ve durumlarda kimsede travmatik bir hasar bırakmamak için mutlaka bir uzmana başvurmalıyız.
Psk. Yiğit Çepe
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.