Yas kavramı insanların zihninde ilk olarak sevilen bir “kişinin” ölümü olarak belirmektedir. Fakat yas kavramını sadece sevilen bir kişinin ölümü olarak düşünmek hayatta önem verilen şeylerin kaybında bir boşluğa düşülmesine sebep olmaktadır. Kişi, hayatında sevdiği ve önem verdiği her şeyin kaybı ile birlikte bir yas süreci geçirebilir. Bazen geçirilen yas süreçleri anlam verilemeyen bir duruma işaret edebilir. Anlam verilemeyen ve etkisinin hafiflemediği bir duygu hali. Tutulmayan yaslar, kapatılamayan hesap defterleri gibidir adeta ödemesini alamamış bir zaman borcudur. Kişi, hüznünü ve kaybını kabullenip yaşamadığı sürece defteri kapatamaz. Borcun ağırlığı, hayat boyu kişi ile birliktedir.
Peki bu yası tutulan kayıplar sevilen bir insanın ölümü değilse neyin kaybıdır? Aslında bu soruya verilecek yanıtlar, kişiye özeldir ve üzerinde durulması gereken nokta kişinin hayatında nasıl bir anlamı olduğudur. Önem verilenin kaybı ile birlikte hayatta beliren açıktır. Örneğin küçüklüğünüzden beri yanınızdan ayırmadığınız bir ayıcık veya bir bebeğiniz vardı, kendinizi kötü veya yalnız hissettiğinizde küçüklüğünüzden beri kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyordu fakat bir şekilde kayboldu ve bulamıyorsunuz. Durum dışarıdan küçüklüğünüzden gelen bir hatıra olan oyuncağını kaybetmiş gibi görünüyor olabilir fakat kaybedilen gerçekten bir oyuncak mıdır? Kişi, oyuncağı ile birlikte kendisini kötü hissettiğinde sığınabildiği güvenli alanını kaybetmiş gibi hissedebilir. Kişinin kaybettiği bir oyuncaktan ziyade kurulan bağdır. Bu durumda kaybını yaşamamış bir kişi hatta belki kaybına bir anlam verememiş kişi, yas sürecini tamamlamadı denebilir.
Bir başka örnek de bir kişinin bağ kurduğu bir nesnesini değil de bağ kurduğu bir arkadaşını hayatından çıkarmasıdır. Kaybı yaşayan kişi, arkadaşı ile arasında bir sürü insandan sadece biri ile artık görüşmüyor olmaktan ziyade arkadaşı ile paylaştığı duyguları, anıları ve anlamların da kaybının ağırlığını yaşıyor olacaktır. Bu arkadaş örneğinde ilişkisel durumlarla birlikte belki de “ne üzüleceğim hayatımdan çıktığı için şanslıyım” diyeceğiniz birinin kaybı bile olabilir. Burada dikkat edilmesi nokta belki de hayatınızdan çıktığı arkadaştan ziyade sizin içinizde olan kayıp yaşantısıdır. Hayatınızda kaybettiğiniz nesne, insan veya bir duygu olabilir. Kaybın sonrasında kendinize kaybı anlamlandırmak ve kaybın hayattınızda oluşturduğu duyguları yaşamak çok önemlidir. Belki de verilen örnekler günlük hayatta çok sık yaşanan ve alışılan durumlar gibi gelebilir ya da alışıldı sanılan fakat ara sıra belki yalnız kaldığınızda belki de yoğun duygular yaşadığınızda gelen geçmişten hesaplar, kapatılmamış hesaplara işaret ediyor olabilir mi?
Kişinin yaşamının ilk anlarından itibaren anlamlandırma hayatını şekillendiren öğrenmeleri, yas yaşamını da etkilemektedir. Yaşamında kendi beklenti ve ihtiyaçlarına zaman ayırma hatta ifade etme konusunda zorluk çeken insanlar kayıplarının ardından gelen duygusal halleri yaşama konusunda da zorluk çekebilir. Erken dönem uyumsuz şemalardan boyun eğicilik şeması bu duruma örnek verilebilir. Kişi, kendi istek ve ihtiyaçlarından çok çevresindeki insanların ihtiyaçlarını gidermeyi biliyor olabilir. Kişi, yaşadığı kayıp ile birlikte duygularını kabul ederek hüznünü yaşamak yerine kaybın hak ettiği ile ilgili kendine eziyet etme şeklinde görülebilir. Örneğin arkadaş örneğinden devam edecek olursak arkadaşı ile birlikte olduğu yaşantısında rahatsız olduğu durumlar olmasına rağmen bu durumları düzeltecek gücü kendinde bulamayan kişi ilişkinin kaybını çözüm olarak görüp sonrasında ilişkideki problemli kısımlarla birlikte ilişkisindeki iyi hisleri de kaybetmenin hüznünü yaşayabilir. Fakat kişinin kendine karşı anlayıştan daha çok suçlayıcı tavırları kişinin cezalandırıcılık şemasına işaret ediyor olabilir. Ayrıca kaybı yaşamadan önce kendini ifade sorunları da aynı şekilde kişiyi kayba götüren ve önlenmesi gereken bir diğer soruna işaret etmektedir, bağımlılık şeması ve terk edilme şeması. Verilen bir diğer örnekte ise çocukluk
oyuncağını kaybeden kişi yasını tutmakta zorlanırken belki de insanların kendisinin önem verdiği bir nesnesinin kaybına karşı gösterdiği hüznü utanç verici bulacak olmaları kaygısı ile kaybın varlığını yaşamamış gibi devam edebilir. Burada da onay arayıcılık, güvensizlik ve duyguları bastırma şemalarının izleri yaşanıyor olabilir. Kişinin hayatında önem verdiği nesnelerin ya da kişilerin kaybına karşı vermekten kaçındığı tepkiler diğer insanların kendisinin zayıf noktalarını görmesi şeklinde algıladığı kaygılarından kaynaklanıyor olabilir. Güvensizlik, duyguları bastırma, bağımlılık ve kusurluluk şemalarından kaynaklanıyor olabilir.
Kişinin, karşılaştığı beklenmedik olaylara verdiği tepkiler genel yaşantısındaki verdiği tepkilerden kaynağı tamamen bağımsız düşünülemeyeceği için verilen tepkilerde sağlıklı tepkilerin oluşumunu engelleyen öğrenmeleri fark etmek önemlidir.
Önem verilen ve kaybedilen her şeyin kişinin hayatında bir ağırlığı vardır ve bu ağırlık ancak doğru bir veda ile yerini olumlu duygulara bırakır.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.