Öz-şefkat kavramını açıklamadan önce şefkat kelimesinin anlamına değinmek gerekmektedir. Son yıllarda öz-şefkat kavramı Batı psikolojisinin de ilgi alanı haline gelmiş ve araştırmalarına konu olmaya başlamıştır. Batı psikolojisine göre, şefkat bir insanın, diğer insanların yaşadıklarının farkında olma, onların sıkıntılarını ve üzüntülerini paylaşabilme, onlara merhamet duyması gibi duyguları içerir. Aynı zamanda bir insanın yaşadığı olumsuz duygular için onunla birlikte üzüntü hissederken, onlara yardımcı olma amacını taşımayı da içerir. Şefkat duygusu karşı tarafı yargılamayı ve eleştirmeyi içermez (Küçük, 2020). Şefkat insanın diğerlerine olan tutumu, öz şefkat ise kendine olan yaklaşımıdır(Uğur, 2021). Şefkatin kaynağı bu durumda dışarıda değil, içeridedir. Bireyin sahip olduğu merhamet tamamen kendine yöneliktir(Şendir, 2019).
Öz-şefkat kişinin kendisine iyi davranması ve olumsuz taraflarını değerlendirirken kendine ve yaşadığı deneyimlere gerçekçi bir şekilde yaklaşmasıdır(Neff, 2011). İnsan yaşamı boyunca “gözlemleyen göz” ve “acı çeken öz” kavramlarının her ikisini de barındırır. Öz-şefkat tutumu ile gözlemleyen göz acı çeken öze karşı destekleyici, sevecen ve sarmalayıcı bir yaklaşım sergiler(Uyar, 2019).
Kendilerine karşı öz şefkate sahip bireyler bir başkasının düşünce ve duygularına da kendisine olduğu gibi daha anlayışlı, tarafsız, yargısız ve sevecen bir şekilde yaklaşabilmekte ve empati gösterebilmektedir (Kıcalı, 2015). Kendisine öz-şefkat duyabilen biri duygularına karşı koşulsuz olumlu kabül ve içgörü sahibidir. Hislerini yargılamak yerine öncelikle anlamaya çalışmayı tercih eder. Onlara göre hayatta karşımıza çıkan talihsiz olaylar ve duygular hayatın bir parçası olarak değerlendirilir. Baş etmekte zorlanılan duygular bastırmak ve yadsımak yerine onları ve üzerimizdeki etkilerini anlamak gerekmektedir (Altun, 2021).
Öz-şefkat kişinin kendisini şefkatle, koşulsuz kabul ve içtenlikle iyileştirmesini sağlar. Bu anlayışa göre insan hayatta korku ve kaygı hissetmesine neden olan pek çok olayla karşılaşabilmektedir ancak önemli olan bu olaylar karşısında bir başkasına gösterdiği ilgi ve şefkati kendisine de gösterebilmesidir. Acıdan kaçmamalı, deneyime açık olmalı ve herkes gibi hata yapabileceğini kabullenmelidir. Olumsuz durumlarla baş edebilmek ve daha iyi hissedebilmek adına öz şefkatini geliştirmelidir (Altun, Kabakçı ve Olçun, 2020). Düşünceleri ve duygularına karşı sabırlı ve affedici olmak, kusurlu davranışları kibarca ele almak psikolojik iyi oluş ile ilgilidir(Erzi ve Karaoğlu, 2019). Öz-şefkat kişinin kusurlarına ve olumsuz özelliklerine de merhametle yaklaşabilmesini içerir.
Öz-şefkate sahip bireyler zihinlerinde tekrarlanan düşüncelerin etkisinden daha kolay kurtulabilmektedir. Çaresizlik, korku, utanç, umutsuzluk ve suçluluk hisleri karşılarında kendilerine daha anlayışlı ve sevecen yaklaşırlar. Başarısızlık ve yetersizlik duygularıyla karşı karşıya geldiklerinde bu duyguları yaşamanın hayatın bir parçası olduğunu düşünür ve kendilerine yüklenmezler. Bilinçli farkındalık öz-şefkat için önemli bir kavram olarak vurgulanmaktadır. Bilinçli olmak, düşünce ve duygularının farkında olmak, bastırmamak ve onları yargılamadan izleme becerisidir(Alaloğlu, 2020). Olumsuz düşünceler beraberinde kişinin kendisine karşı hissettiği olumsuz duyguları getirmektedir. Yapılan araştırma sonuçlarına göre olumsuz düşüncelerin etkisinden daha kolay sıyrılabilen insanın benlik saygısı da bu durumdan olumlu etkilenmektedir. Benlik saygısı yüksek olan birey bu sayede depresyon, kaygı, stres ve anksiyete gibi hastalıklarla da daha kolay baş edebilmektedir (Küçük, 2020). Öz anlayış, kişinin kendisine zarar veren düşünce ve duyguların olumsuz etkisinden sıyrılmasına bu sayede depresyon ve anksiyete gibi hastalıkların azalmasıyla birlikte benlik saygısının yükselmesini de sağlayabilir (Alibekiroğlu, Akbaş, Ateş ve Kırdök, 2018). Kişinin kendisine merhametle yaklaşabilme yetisi ile psikolojik dayanıklığı ve kırılganlığını anlamak adına iyi bir kaynaktır(Macbeth ve Gumley, 2012). Öz-şefkatin, çocukluk çağı travmaları ve sonrasında gelişen hastalıklarla da etkili olduğu araştırma sonuçlarıyla desteklenmiştir. Kişinin yaşadığı acı verici deneyimler sonucunda kendine şefkatle ve anlayışla yaklaşması sonucunda pek çok psikopatolojik hastalığı önlediği öne sürülmektedir (Erzi ve Karoğlu, 2019). Yapılan bir çalışmada öz-şefkatli bireylerin öz-şefkat sahibi olmayan bireylere nazaran benlik saygılarının yüksek olduğu gözlenmiştir. Kendine ve yaşadığı olumsuz duygulara anlayışla yaklaşan, eleştirel ve yargılayıcı tutum göstermeyen insanda olumlu benlik duyguları günden güne artmaktadır (Aktaş ve Şahin, 2018). Neff (2003b) tarafından yapılan çalışmada ise öz-şefkat ile depresyon arasında negatif yönde bir ilişki meydana geldiği gözlenmiştir (Alaloğlu, 2020). Öz-şefkat yaklaşmının olumsuz yaşam olayları sonucunda meydana gelen tükenmişlik hisleriyle baş etmede de önemli olduğu vurgulanmaktadır (Barnard ve Curry, 2012).
Öz-şefkat kendine acımak şeklinde ifade edilmesi doğru olmaz. Kişi kendine acıdığı zaman olumsuz düşünce ve duyguları artmaktadır. Olumsuz düşünce ve duyguları gereğinden fazla tekrarlamak ve irdelemek, olumsuz deneyimleri yalnızca kendisinin yaşadığı düşüncelerini pekiştirir. Bu düşünce ve duyguları olduğu gibi kabul etmek, yargılamadan ve kendini suçlamadan tarafsız ve eleştirel olmayan bir gözle değerlendirmek öz şefkat ile ilgilidir. Kişi düşünce ve duygularına objektif ve gerçekçi bir gözle baktığında yalnızlık ve çaresizlik hisleri yerine aynı hisleri yaşayan başka insanların da olduğu farkındalığına erişir. Öz-şefkat insanın kendisini ve hatalarını olduğu gibi değerlendirdikten sonra sorumluluk almayı ve değişim adına bir adım atmayı içerir. Öz-şefkat sahibi birine göre önemli olan hatasız olmak değil, hataların bilincinde olmak ve ders çıkarmaktır (Altun, 2021). İnsanlar beklentilerini karşılayamadıkları bir durumla karşılaştıklarında kendilerine karşı çok acımasız olmak yerine düşünce ve duygularıyla denge halinde kaldıklarında, hatalarından ders çıkarmak ve gelişimlerini sürdürmeleri mümkündür(İkiz ve Totan, 2012). Öz-şefkati yüksek bir kişinin, stresli bir olay karşısında bilişsel yeniden yapılandırma becerisi yüksektir. Problem ve sonuçlarından kaçınmak yerine yüzleşmek ve bir çözüm bulma eğilimindedir(Neff, 2011).
Kadınların kendilerini daha fazla yargılama ve talihsiz olaylarla karşı karşıya geldiklerinde yalnız kalma ihtiyacı hissetme eğilimleri vardır. Öz-şefkatlerinin daha düşük olması sebebiyle de depresyona girme oranları erkeklerden daha fazla olduğu gözlenmiştir(Küçük, 2020). Öz-şefkatin yaş değişkeninden de etkilendiği birçok araştırma sonucunda ortaya koyulmuştur. Sebebi ise biyolojik faktörlerden ve sosyal etkenlerden kaynaklanmaktadır. Herkesin onu eleştirdiği ve gözlerin onun üzerinde olduğu yanılgısına kapılan ergen kendisini daha sık olumsuz değerlendirme eğilimi göstermektedir (Bacanlı, 2000).
Kişilerin erken dönem ilişkileri, ebeveynlerinin onlara olan tutum ve yaklaşımları yetişkin bireyin öz şefkatinin ölçüsünü belirlemektedir. Schafer’a göre (1964), çocukluğunda destekleyici, sıcak ve ilgili bir ebeveyn tarafından büyütülen insanların öz şefkatleri daha yüksektir. Sürekli suçlanan, kıyaslanan, eleştirilen ve duygusal veya fiziksel şiddet gören çocuklar ise ileriki yaşamlarında kendilerine öz-şefkat gösterme konusunda yaşamlarının pek çok kısmında zorluklar yaşamaktadır (Neff, 2003a).
Kabul ve Kararlılık Terapisi, Bilinçli Farkındalığa Dayalı Bilişsel Terapi, Şefkat Odaklı Terapi ve Diyalektif Davranışçı Terapi akımları psikoterapi sürecinde kişinin kendisine olumlu yaklaşımından faydalanır. Kişinin yaşadığı problemlerin karşısında bilinçli bir farkındalığa sahip olması, farklı bir bakış açısıyla ve sevecen bir tutumla kendisine yaklaşmasının iyileştirici bir rolü olduğunu öne sürerler(Macbeth ve Gumley, 2012).
Öz-şefkat Kavramının Bileşenleri
Öz-şefkat kavramı birbiriyle ilişkili ve birbiri üzerinde etki sahibi olan üç bileşenden meydana gelmektedir. Bu bileşenler öz sevecenlik (self-kidness), ortak paydaşım (paylaşımların bilincinde olma) ve bilinçlilik (mindfulness) olmak üzere üç tanedir(İkiz ve Totan, 2012).
Öz sevecenlik bileşeni insanların yaptığı hatalar, uğradığı talihsizlikler ve yaşadıkları başarısızlıklar karşısında kendisine karşı anlayışlı, ilgili, şefkatli ve sevecen olmasını içerir(Zessin, Dickhauser ve Garbade, 2015). Kişi, herkes gibi hayatta hatalar yapabileceğinin farkındadır ve yeri geldiğinde en yakın arkadaşına olabileceği gibi kendisine karşı da yargısız ve eleştirel olmayan bir tutumla yaklaşabilmelidir. Öz sevecenlik, insanların kendilerini olduğu gibi kabul etmeleri, kendilerini daha iyi anlamaları ve yetersizliklerini yüzlerine vurmamalarıdır(Küçük, 2020). Öz sevecenliği yüksek kişiler problemleri nedeniyle kendine yüklenmek yerine daha affedici, destekleyici ve koşulsuz olumlu kabul yaklaşımına sahiptir. Bu sayede sorunlarla daha rahat baş ede-bilirler(Karaoğlu, 2019). Öz-şefkat yaklaşımı, öz düzenlemeyi olumsuz yönde etkileyen kişinin kendine yönelik suçlayıcı tutumunu ve işlevsel olmayan duygu ve düşünceleri önleyerek çözümler üretme konusunda adım atmasına olanak sağlar(Terry ve Leary, 2011).
Ortak paydaşım; hata yapmanın ve hayatta başarısızlıklarla karşılaşmanın her insanın yaşayabileceği bir olumsuzluk olduğunun bilincinde olmaktır. Bu düşünce ve duyguya sahip olan insan kendini daha az yalnız hisseder ve kendine daha az yüklenir(Alibekiroğlu, Akbaş, Ateş ve Kırdök, 2018). Acının evrenselliğini kabul eden bir yaklaşım şeklidir. Motivasyonu kendini rahatlatmak ve daha iyi hissetmektir (Montero-Main ve ark., 2018). Bu sayede kendini dış dünyadan izole etme ihtiyacı duyma eğilimi azalmaktadır. Başına gelen kötü durumların kendisi yüzünden olduğuna inanmak insanın psikolojik hastalıklarını da tetiklemektedir (Küçük, 2020). Yaşadığı talihsizliklerin ve yaptığı hataların birçok insanın başına gelebilecek bir şey olduğunun bilincinde olan insan kendine karşı daha affedici bir tutum sergiler(Karaoğlu, 2019). İçerisinde olduğu durumu daha sakin, objektif ve dengeli bir tutumla değerlendirir(Kurtoğlu, 2019).
Bilinçli farkındalık(mindfulness) bileşeninde ise, kişi yanlış davranışlarının farkındadır ancak onları bastırmaz ya da kendini suçlamaz. Kendini suçlamadan düşünce, duygu ve davranışlarını olduğu gibi kabul eder. Olduğu gibi kabul edilen davranışları detaylı gözlemlemek, sorumluluk almak ve değişim adına bir adım atmak daha kolaydır(Özpeynirci ve Kırmızı, 2020). İstenmeyen düşünce, duygu ya da davranışların farkında olmak kişinin kendisiyle ilgili gerçekçi olmayan olumsuz inançlarını önlemektedir. Birey bilinçlilik sayesinde yaşadığı olumsuz deneyimleri dışsallaştırabilmektedir. Bu sayede işlevsel olmayan düşünceler ya da hastalıklarla özdeşim kurmanın engellenmesi mümkündür(Küçük, 2020). Öz-şefkatin bir bileşeni olan bilinçli farkındalığa sahip biri, yaşadığının insan deneyiminin bir parçası olduğunu kabul eder ve özdeşleşmek yerine farkına varır(Neff, 2003). Kişiyi yıpratan ya da yaşamda hatalar yapmasına sebep olan düşünce, duygu ve davranışlar ne görmezden gelinmeli ne de abartılmalıdır(Neff, Kirkpatrick ve Rude, 2007).
Öz sevecenlik, ortak paydaşım ve bilinçli farkındalık bileşenleri birbirini sürekli etkilemekte, sürekliliklerini sağlamakta ve beslemeyerek öz şefkate sahip bir bireyin zihin yapısını meydana getirmektedir(Uyanık ve Çevik, 2020).
Kuramsal Açıdan Öz-şefkat Kavramı
Psikanalitik Kurama göre bebek dünyaya geldiği andan itibaren anne ile özdeşim ve sözsüz bir iletişim kurar. Bebek, tek bir benlik içerisinde ve ayrı bir birey olduğunun farkında değildir. Bu aşamada bebeğin fiziksel, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarının zamanında karşılanması ve anne kucağına alınması son derece önemlidir. Annenin ona olan ilgisini ve sevgisini hissedemeyen bebek kendisini huzursuz ve güvensiz hisseder(Küçük, 2020).
Bebek sonradan ayrı bir birey olduğunun farkına varmaya başlar. “Ben” kavramı sona erer ve zamanla yavaş yavaş “ben değil” kavramı şekillenmeye başlar.(Sümer, 2008). Gizil boşluk döneminde ise kişi gerçekler ile fanteziler arasında gidip gelen bir deneyim yaşamaktadır (Ogden, 1990). Çocuğun kendisi ile öteki arasındaki ayrımı anlaması ile öz şefkat duygusu günden güne ortaya çıkar. Öz-şefkatin bileşenleri olan öz nezaket, paylaşımların bilincinde olma ve farkındalık ile kişi gerçekçi bir bakış açısıyla kendini değerlendirmeye başlar. Bu değerlendirmede bilinçli farkındalık önemli bir rol oynar(Kirkpatrick, 2005). Öz-şefkat, farkındalık ve merhamet kavramlarının bebeklerde gelişmeye başlaması kendi sahip oldukları duygularla bir başkasının duygusu ayırmayı öğrenmesini sağlar(Özyeşil, 2011).
Kuramsal çerçevesi Beck (2018) tarafından oluşturulan Bilişsel Davranışçı Kuram, kişinin kendisine yönelik çarpıtılmış bilişleri ve temel inançlarına odaklanmaktadır. Danışanların kendilerine karşı koşulsuz olumlu kabüle sahip olmasını hedeflemektedir. Otomatik, gerçekçi olmayan, çarpıtılmış düşüncelerin ve inançların geçici olduğu, yargılamak yerine bilinçli bir farkındalıkla gözlemlemek gerektiği üzerinde durulur(Özyeşil, 2011). Probleme yol açan düşünceleri bastırmak veya onlardan uzaklaşmak yerine varlıklarını kabul etmek, isimlendirmek ve anlamaya çalışmak gerekmektedir(Kul ve Türk, 2020).
Bilişsel Davranışçı Kurama göre düşünceler duyguları, duygular davranışları etkilemekte ve bunun sonucunda fiziksel semptomlara rastlanmaktadır. Bilişler ve düşüncelerin geçici olduğu sıkça vurgulanır. Alternatif, gerçekçi ve olumlu düşünceler üretmenin duyguları yönetmekte faydalıdır(Kirkpatrick, 2005). Düşüncelerin meydana gelişi ve nedenlerinin tespiti, insanların olumsuz duygularla baş etme sürecinde yol gösterici bir rol oynamaktadır(Jordan, 2000). Terapi sürecince mantıkdışı ve çarpıtılmış düşüncelerin farkına varılması hedeflenir. Düşünceleri yargılamak yerine gerçekçi bir şekilde değerlendirmek gerekmektedir(Baer, 2003). Olumsuz düşünce ve duygular yargısız ama meraklı bir gözle gözlemlenir. Kişi bu gözlem ve takip sırasında bilişsel çarpıtmaların ve düşüncelerin geçiciliğinin farkına varır(Phang ve Oei, 2012). Sahip olduğu olumlu ve olumsuz özellikleri gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirir. Olumsuz duygular işlevsel ve fayda getirecek olanlarla değiştirilir ve sağaltım yolunda büyük bir adım atılır(Neff ve Germer, 2012).
Birey zihninde ürettiği irrasyonel ve ön yargı içeren çarpıtılmış düşünceleri ve bilişsel inançları tespit etmeli, tanımalı ve anlamlandırmalıdır. İnsanın başına gelen olumsuz deneyimlerde öz-şefkat duygusu açığa çıkarılarak durumları gerçeğe daha uygun bir şekilde değerlendirme becerileri geliştirilecektir. Kişi için acı verici ve kabullenmesi zor olan düşünce ve duygulara bilinçli bir farkındalık ve anlayışla çözüm yolları üretebilmek önemlidir. Bunu sağlayabilmek için Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemleri kullanılmaktadır(Uyanık ve Çevik, 2020).
İnsan bir başkasının kusurlarına karşı anlayışlı ve sabırlı yaklaşırken kendine acımasız yaklaşabilmekte, hayatındaki tüm sorunların ana kaynağı olarak kendini görebilmektedir(Türkçapar, 2014). Olumsuz duygularla baş ederken sürekli kendini suçlamak, acımasızca yargılamak ve eleştirmek öz şefkatin tersi bir tutumdur ve psikolojik sorunlarla baş ederken işlevsel olmayan bir yaklaşımdır(Kurtoğlu ve Başgül, 2021). Ellis’in tanımına göre “koşulsuz öz-şefkat” insanın iyilik hali üzerinde büyük bir önem teşkil etmektedir (Neff, 2003a).
Hümanistik Kuram Abraham Maslow ve Carl Rogers tarafından meydana gelmiş ve geliştirilmiştir. Kurama göre insan doğduğu andan öleceği ana kadar hayatının her aşamasında farklı bir ihtiyaç içerisindedir. Bireyin her aşamada gereksinimlerinin sırasıyla karşılanması kendini gerçekleştirmesi açısından önem teşkil etmektedir. Bu ihtiyaçlar sırasıyla; fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma ihtiyacı, sevgi ihtiyacı, saygı ihtiyacı ve kendini gerçekleştirmedir(Topses, 2012). Rogers’a göre birey düşünce ve duygularını eleştirmeden ve yargılamadan ifade edebilmelidir(Dryden ve Still, 2006).
İnsanın ihtiyaçları en düşükten en yüksek seviyelere kadar çeşitlilik göstermektedir. Bir ihtiyaç yeterli düzeyde giderildiğinde bir diğer aşamaya geçiş mümkün olmaktadır. Temel gereksinimleri karşılandığı takdirde daha yüksek gereksinimler karşılanmaya başlayabilir(Durmuş, 2020). İhtiyaçlar hiyerarşisindeki en yüksek gereksinim olan kendini gerçekleştirme, benlik saygısı ve olumlu saygı aşamasını geçmek ile mümkündür(Rogers, 1959). Rogers, Birey Merkezli Terapinin ana hedefinin kişinin kendisine daha az eleştirel, yargılayıcı olması ve olumsuz özelliklerine farkındalıkla yaklaşmasıdır. Bunun için öz-şefkatte bulunan koşulsuz olumlu kabul gereklidir(Neff, 2003).
Gestalt Kuramı “farkındalık” kavramıyla öz-şefkat ile ilişkilidir. Perls, duyguları aşırı kontrol etme çabası ve kaçınmanın ruh sağlığı açısından olumsuz sonuçları olacağını iddia etmektedir. Bireyin gelişimi için kusur ve başarısızlıklarını kabul etmek oldukça önemlidir(Greenberg, Korman ve Paivio, 2001). Aynı kuramda yer alan şekil ve zemin ilişkisi ile öz şefkatin ortak yanı farkındalık kavramıdır(Yağbasanlar, 2017).
İlişkisel yaklaşıma göre, kişilerin duygu ve düşüncelerinin işleyişini ve sonuçlarını incelemek gereklidir(Guinther ve Dougher, 2015). Jordan (1991) kişisel empatiyi kişinin kendisine yargısız yaklaşımı olarak açıklar. Bu empati şekli diğer insanlara gösterdiğimiz empati ile benzer özellikler taşır. Kişinin kendisine eleştirel yaklaşmaması ve anlayışlı olması gibi özellikler, öz-şefkatin tanımında bulunan kişinin kendisine gösterdiği koşulsuz olumlu kabul ve destekleyici tutum gibi özellikler ile benzerdir(Şimşek, 2019). Empati kişinin kendisiyle bir bağ kurmasını sağlayarak iyi oluşu üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir(Nelson, Anderson, Birtles ve Hemming, 2018).
Gilbert, öz-şefkat kavramını evrimsel bir bakış açısıyla açıklar. Duyguları hissetme ve sosyal hayatta ilişkiler kurma biçimlerinin oluşumu tehdit ve koruma sistemleri, kaynak arama ve uyarılma, memnuniyet, yatıştırma ve güvenlik sistemleri adı verilen duygu düzenleme sistemleri sayesindedir. Bu üç sistem düşünce, duygu ve davranışlar üzerinde önemli bir etki sahibidir(Gilbert, 2009). Gilbert (2001), yaşamda tüm canlıların kendilerini savunmaya yönelik bir koruma sistemi olduğunu vurgular. Bu sistemin amacı tehdit yaratan nesneleri ve durumları fark etmek ve hayatta kalabilmek adına hızlıca hareket etmektir. Kişiye tehdit veren uyarıcı karşısında sinirlenme ve tiksinme tepkileri ortaya çıkabilmektedir. Otomatik olarak gelişen bu tepkiler çocukluk deneyimleri ile bağlantılıdır.
Şefkat odaklı terapilere göre, bireyin erken dönem yaşantılarında meydana gelen deneyimler, yetişkin hayatında vereceği tepkileri ve savunma düzeneklerini oluşturmaktadır. Sert ve eleştirel bir tutum sergileyen ebeveynlerle büyüyen çocuklar, destekleyici ve sevecen aile ortamında büyüyen çocuklara göre daha fazla kendini suçlama ve eleştirilere sert tepkiler verme eğilimi göstermektedir. (Gilbert ve Irons, 2009).
Varoluşçu Kuram bağımsız bir terapi yaklaşımı olarak kabul edilmemektedir. Bir yöntem değil, tutum olarak anılmaktadır (Geçtan, 2007). Danışan kendi dünyası içinde düşünce, duygu ve davranışlarıyla biricik olarak ele alınmaktadır. Kendi dünyasına yönelik algısı ve anlayışı üzerinde çalışılır. Kişinin kendine yabancılaşması bazı durumlarda psikolojik hastalıkların ana kaynağıdır. Önemli olan bireyin yaşamını, düşünce ve duygularını gözden geçirebilme ve gelişimini sürdürebilme açısından adımlar atabilme yetisinin kazanımıdır(Çelik, 2017).
Yalom’a göre (2018) varoluşçu psikoterapi bireyin varlığından kaynaklanan sıkıntı ve problemlere odaklanır. Bireyin bastırdığı ve kaçındığı düşünce ve duygular üzerinde durmak önem teşkil eder. Terapide bireyin kendisine yönelik olumsuz düşünceleri ve yanlış inançları “sokratik sorgulama” yöntemiyle tespit edilir(Altun, 2021).
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.