Çocuklarda Korku

Korku, normal gelişimin bir parçası olarak, insanı tehlikeden koruyan bir savunma mekanizmasıdır. Çocukluk korkuları, bebeklik döneminden ergenliğe kadar sıklık ve çeşit olarak farklılıklar gösterir. Okul öncesi dönem korkuları, karanlık, bedenine zarar geleceği, anne, babanın terk etmesi, yalnız kalmak, cadı, canavar, hayalet, karanlık gibi korkuların yanında daha somutlaşmış, hayvan, gök gürültüsü, hırsız, dilenci, polis gibi korkular da görülür. 5 yaş çocuğu aynı zamanda yakın geçmişte aile içerisinde hastalık, kaza ya da ölüm olayı yaşandıysa sevdiklerinin sağlığı konusunda da endişelenebilirler.

Korkuların kaynağında bebek ya da çocuğun verdiği ilk korku tepkisine annenin verdiği tepki de oldukça belirleyicidir. Eğer anne çocuk ilk adımlarını atmaya başlarken düştüğünde heyecanlı, tedirgin bir tepki gösterirse yürüme çabasını engelleyip, kaçınmasına sebep olabilir. Ya da gece uyurken ani bir gürültü karanlıktan korkmasını sağlayabilir. Korkunun bir başka kaynağı da, çocuğun başkalarının korktuğu durumları izlemesidir, yani korkuyu öğrenmesidir. Köpekten korkan, bağırarak kaçan anneyi gören çocukta köpekten korkabilir.

Ayrılma korkusunda temel sebep annenin ayrılma konusundaki endişeleridir. Çocuğa okula başladığında onu ne kadar özleyeceğini, bütün gün onu bekleyeceğini devamlı söylerse çocuk okula başlamayı adeta annesine bir ihanet etmiş gibi algılayarak okul fobisi ve ayrılık endişesi geliştirebilir.

Açıklama yapmadan gerçekleşen ani ayrılıklari, aile içi çatışmalar, aşırı engellemeler, görmezden gelme tutumu, travmatik olaylar ve okul sorunları çocuklarda korku oluşumunu etkileyen faktörlerdendir.

Ebeveynlere bu süreçte önemli sorumluluklar düşmektedir. Öncelikle çocukların korkularının olabileceği kabul edilmelidir. Çocuklar korkularıyla yüzleşirken zorlayıcı olmamalıyız. Bu süreçte onların yanlarında olmalı, duygularını anladığımızı hissettirmeli ve onları cesaretlendirmeliyiz. Örneğin, “Köpeğin seni korkuttuğunu anlıyorum. Şimdi birlikte önünden geçelim. Eğer bunu yapmak istemezsen yanımızdan geçinceye kadar sana sarılırım.”

Çocukların cesur ve kaygısız davranışlarını ödüllendirmeli ve pekiştirmeliyiz. Olumsuz yaklaşımlardan kaçınarak, korkusunu ciddiye almalı ve asla alay etmemeliyiz. Korkusunu pekiştirecek olumsuz yaklaşımlardan kaçınmalıyız. (Örneğin, “Yaramazlık yaparsan, seni bırakır giderim.”)

Aile içi çatışmalar gibi, korkuyu tetikleyen bir olayın olup almadığını araştırmalıyız. Farklı ortamlara girmesine ve çevresini tanımasına olanak tanımalıyız. Aşırı koruyucu olmadan, bireyselleşmesine destek olmalıyız. Görücü ve Karakuş’un (2017) yaptığı araştırma bulgularına göre aşırı koruyucu tutuma sahip annelerin çocuklarının sosyal problem çözme puan ortalamaları incelendiği zaman aşırı koruyucu tutum puanları arttıkça çocukların problem çözme becerilerinin düştüğü bulunmuştur. En önemlisi de kendi endişe ve korkularımızı yansıtmamalıyız. Eğer korku baş edilemeyen, yaşamı olumsuz etkileyen bir durumdaysa bir uzmandan destek alabiliriz.

Bibliyoterapi basit bir ifadeyle kişinin problemlerini çözerken kitapları kullanmasıdır (Forgan, 2002). “Kırmızı Fil’i Gördünüz mü?” adlı kitap çocukların görsel ve dilsel algılarını geliştir ve düşünmelerini sağlar. Kitabı okurken çocuklarınıza “Bu durumda sen ne yapardın?” gibi sorular sorarak onların problem çözme becerilerini geliştirmelerine destek olabilirsiniz. Bunun yanında eğlendirmeyi ve yaratıcılığı kullanmayı da sağladığı için ebeveynlerin çocuklarıyla beraber okuması için güzel bir kitaptır.


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu