Çocuklara Sınır Koymanın Önemi

Çocuk, anne ve babadan oluşan toplumun içindeki en küçük kuruma aile denir. Çocuk doğduğu andan itibaren toplumda ondan beklenen her şeyi aileden öğrenir. Yürümek, konuşmak, doğru ve uygun şekilde davranmak ve iletişim becerileri gibi sosyal açıdan önem taşıyan her şeyi model alarak ailede gözlemler. Aileden doğru olan davranış biçimi gözlem yaparak alınacağı gibi yanlış davranış biçimleri de alınabilir. Ailenin çocuğa ne öğrettiğinden çok, neyi nasıl yapmaması gerektiğini günlük yaşamında kendi davranışları üzerinden göstererek öğretmesi büyük önem taşır. Çocuk, anne ve babasından yalnızca davranışları ve toplum normlarını değil hayat görüşü ve çeşitli bakış açılarını da edinir. Yaşamda dikkat etmesi gereken birtakım sınırları öncelikle evde ebeveyn tutumlarıyla harmanlanan bir bakış açısıyla deneyimler. Kendi sınırları ilk olarak aile evinde, sonrasında ise sosyokültürel yaşama dair ilk tecrübelerini yaşayacağı okul hayatında çizilir.

Aile yaşamı çocuk için toplumsal hayatı teslim niteliğindedir. Başta kendisi olmak üzere insanların yaşam içinde sahip olduğu birtakım rollere dair bilgileri ilk olarak anne ve babasından öğrenir. Anne babanın çocuğu nasıl yönlendirdiği ve bunu yaparken nasıl bir yol izlediği büyük önem taşır.

Ailenin çocuğu yapması gereken davranışlara dair bilgilendirirken ve geçmemesi gereken sınırları öğretirken bir başkasıyla kıyaslamaması, özgüvenini geliştirecek nitelikte bir iletişim içinde olması, yanlışlarının olası sonuçlarına dair katı olmadan öğretici bir tavra bürünmesi, yeteneklerinin altını çizmesi, olumlu yönlerini desteklemesi, olumsuz yönlerine göz yummaması, iyi bir rol model olması ve sınırlarını bilerek sosyalleşmesine katkıda bulunması gereklidir.

Aile bir çocuk dünyaya getirdiğinde topluma da bir iyisiyle kötüsüyle bir birey kazandırır. Bu açıdan çocuğu eğitirken ebeveyn tutumları, davranışlarının örnek teşkil ediyor olması, sosyal ortamda nasıl davranması ve davranmaması gerektiğini öğretirken koyduğu sınırlar çok önemlidir. Çocuğa aile ortamında konulan sınırlar ilk olarak ev ortamında davranışları, sonrasında okul ortamındaki davranışları ve nihayetinde sosyal hayattaki kişiliğine etkiler. Çocuğun başta kendisine sonrasında topluma ve dair edindiği kurallar, geçmemesi gereken sınırlar ve alınması gereken sorumluluklar bilgisi kişiliğinin ve hayatında çizeceği yolun önemli bir parçasıdır.

Çocuğa öğretilen olumlu ya da olumsuz davranış kalıpları esnasında kullanılacak en kötü yöntemler cezalandırıcı bir tutum içerenlerdir. Çocuğa verilen cezalardan biri ise şiddet kullanmaktır. Şiddet; fiziksel, cinsel ve duygusal olmak üzere üçe ayrılır. Şiddet davranışı öncelikle çocuğu sonrasında dolaylı olarak toplumu etkiler. Çocuk, anne ve babadan gördüğü şiddeti içselleştirerek bir şeyleri bu şekilde çözebileceği ve çözüm yolunda izleyeceği faydalı bir yol olduğunu düşünebilir. Sürekli olarak şiddet gören bir çocuk ileride içine kapanık ve özgüvensiz bir asosyal olacağı gibi insanlara zarar verici davranışlarda bulunmaktan çekinmeyen bir anti sosyal bireye de dönüşebilir.

Çocuklarda görülen davranış bozuklarının kaynağı 0-6 yaş dönemine tekabül edebilmektedir. Bir kişiliğin oluşumu 12 yaşına kadar devam edebilir. Şiddet gören bir çocuğun bir davranış bozukluğuna sahip olabileceği gibi aşırı sevgi gören bir çocuk da şımarık ve her istediğini elde edebileceği bir dünya algısına sahip olduğundan toplum içinde karşılaştığı sınırlar karşısında büyük bir şaşkınlık yaşayabilir. Çocuklara sınır koymak bu nedenle çok önemlidir.

Anne ve baba çocuğa koyduğu kurallar ve çektiği sınırlar aşamasında karşılıklı işbirliği içinde olmalı ve tutarlı davranışlar göstermelidir. Bir davranışa evet, bir diğerine hayır deniliyorsa çocuk bildiğinden de şaşabilir. Bir ebeveynin gösterdiği tutum ile diğerinin gösterdiği arasında oluşan bir fark çocuğun kafasını çok karışmasına neden olabilir. Sınır koymak, ailenin çocukta istenen davranışlarını desteklemek ve istenmeyen davranışları önlemek amacıyla geliştirdiği birtakım yöntemlerdir. Çocuğa hayatı, kuralları, kültürü gelenekleri öğretmenin ve sosyal hayatta doğru bir iletişim kurmasını sağlamanın yoludur. Ailenin sözüne ve kurallarına karşı kendi istediğinin olması konusunda dirençli olan, yapma denilen davranışı yapma konusunda ısrarını şiddetle koruyan ve sürekli anne ya da babaya karşı bir mücadele içinde olan çocuklara karşı sınır koymak çok zor ve gereklidir.

Çocuk dünyaya geldiğinde her şey onun için belirsizdir. Nasıl davranacağından emin olamadığı bir çevrede gelişimini sürdüren çocuk neyi nasıl yapması gerektiğini, ne yapmaması gerektiği, sorumluluklarının ne olduğu ve ailesinin ve sosyal çevrenin ondan ne beklediği konusunda yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. Nereye kadar gideceğini bilmemenin verdiği kafa karışıklığıyla sınırlarını ölçmeye kalkışabilir. Aile bu noktada devreye girmelidir.

Bazen çocuk çok sevildiği, her isteğinin yerine getirildiği, ona dünyada her şeyi elde edebileceğini düşündüren aile tutumlarının olduğu bir yuvada yaşamını sürdürebilir. Her şeyi elde edemeyeceğinin ve her zaman her istediğinin yerine gelemeyeceğinin bilincinde olmayan çocuk şımarık ve doyumsuz olur. Topluma, kurallara, kültüre, geleneklere ve sosyal ortamlara ayak uyduramaz. Engellenmesi ile birlikte bir çöküş ve kızgınlık yaşayabilir. Karşısına çıkan dünyanın büyüyüp geliştiği ev ortamına benzememesi, hayatında karşısına çıkan insanların anne ve babası gibi sürekli destekleyici bir davranış içinde olmaması ve ona koşulsuz sevgi sunmaması büyük bir şaşkınlık yaşamasına neden olabilir. 

Anne ve babanın çocuğun her istediğini yerine getirmesi çocuğun isteklerinin bir türlü bitip tükenmemesine neden olabilmektedir.  İsteklerine sınır koyulmamış çocuk her seferinde daha fazlasını ister ve elde ettikleri ona asla yeterli gelmez. Sahip olduklarının kıymetini bilemeyeceği gibi verimli de kullanamaz. Yaşamında sürekli doyumsuz bir tavır içerisinde olması mutlu olmasına engel teşkil eder. Azla yetinmeyi ve sahip olduğu minik şeylerle mutlu olmayı bilmeyen çocuk onu mutlu edecek olan şeyin arayışında ve bitmek bilmeyen bir huzursuzluk döngüsünde yıllarını tüketebilir.

Çocuk sürekli bir merak ve farkında olmadan öğrenme telaşı içindedir fakat öğrenirken seçici olamayabilir. Çocuğa gelişim dönemi boyunca iyi bir sınır çizmek bir şeyleri kavrama süreci disiplin yürütmesini sağlar. Aynı zamanda sınırlar çocuğun yaşamını düzene sokar. Sorumluluklarını yerine getirmesi hususunda belli bir programı izleyen çocuk yaşamda öz disiplin sahibi olmayı öğrenir. Belli bir rutin içerisinde günlerini geçirmesiyle birlikte kendini sıkışmış hissetmez ve rahat olur. 

Belirsizlik hissinden kurtulması ve zamanını verimli kullanmayı öğrenmesi gereklidir. Sınırların yanında çocuğu ödüllendirmek davranışın sürekliliğini destekler. Kurallarla birlikte gelen ödüller çocuğun bir şeylerden keyif alarak da sorumluluklarını yerine getirebileceğini deneyimlemesine yardımcı olur. Çocuk ona konulan sınır içinde belli bir özgürlük hakkı olduğunu da bilmelidir. Bazı şeyleri neden-sonuç ilişkisi içerisinde açıklamak, davranışların belli sonuçları olduğuna dair örneklerde bulunmak ve yanlış davranış yerine doğru alternatifleri çocuğa sunmak algılaması fayda sağlayacağı gibi alternatifler arasından seçim yapmak özgüven gelişimini de destekler.

Çocuğa bir davranışın yanlış olduğunu öğretirken nedenini de anlayabileceği bir dilde kibarca açıklamak içselleştirmesi kolaylaştıracaktır. Yanlışın nedenini söylemenin yanında doğrunun ne olduğunu da eklemek gereklidir. Yanlış davranış yerine doğru davranış alternatifleri sunmanın yanında, doğru davranışları da takdir edilmelidir. Bu şekilde özgüven gelişimiyle birlikte doğru davranışları süreklilik kazanacaktır.

Çocuğa konulan sınır ve kuralların gerekliliği açık bir dille anlatılmalıdır. Sınırların onun iyiliği için olduğu, özgürlüğünü kısıtlamak yerine var olan seçeneklerin ailesi tarafından doğru şekilde arttırmayı amaçlandığı ifade edilmelidir. Çocuk istediği şey yapılmadığında ağlıyor ya da sinirleniyor diye sınırları daraltmak doğru bir tercih değildir. Çocuk bu deneme yanılma yöntemi ile ona birtakım kurallar konulsa dahi duygusal manipülasyon ile bu kuralları esnetmenin bir yolunu bulabildiğini öğrenir. İstediğini yaptırmak konusunda yeni seçenekler edinir. İleriki yaşlarında da bunu sürdürür. Hayatta her zaman isteğinin yerine getirilmeyeceğini öğrenen çocuk yaşamda onu kızdıran, üzdüren ve hayal kırıklığına uğratan bazı olayların sonuçlarını daha olgun karşılar. Duygularıyla baş etmenin bir yolunu ona küçükken konular sınırlar aracılığıyla öğrenmiştir.

Çocuğa sınır koymak kadar doğru sınırlar koymak ve kuralların çerçevesini iyi belirlemek de önemlidir. Çocuk hayatında geçmemesi gereken birtakım sınırlar olduğunu bilmeli ancak bu sınırların içinde sıkışmış ve özgürlüğü kısıtlanmış bir ruh haline bürünmemelidir. Çocuk sınırların onun yaşamını doyumlu bir hale getireceği, doğru adımlar atmasını kolaylaştırıp birtakım yanlışlara karşı koruyucu olacağı ve sınır gibi gözükse de özgür olmasını sağlayacağı konusunda bilinçlendirilmelidir. 

Çocuk karşısına çıkan belirsizlikler karşısında anne ve babasının ona koşulsuz bir sevgi duyduğunu ve anlaşıldığını hissetmek ister. Kuralların onun iyiliği için olduğunu, yanlış bir davranışta bulunursa doğrusuyla değiştirmesi gerektiğini, sınırları aşarsa bir sonucu olacağını fakat hatalı davranışlarının anne ve babasının ona duyduğu sevgide bir azalma meydana getirmeyeceğini bilmelidir. Bu sayede adımlarını daha kararlı ve güvenle atar. Hata yapmaktan çekinir ama korkmaz. Anlaşıldığını ve sevgiyle izlendiğini, kuralların onun iyiliği için olduğunu kavrayan çocuk fark edildiği için bir mutluluk hisseder. Yaşamda görünür olmak ona dik bir duruş sağlar. 

Çocuklara neyi yapmaması gerektiğini öğretirken keskin bir hayır yerine “şu şekilde yaparsan daha iyi olabilir” benzeri bir tutum içerisinde olmak daha faydalı olacaktır. Çocukları sürekli eleştirmemek, bir başkasıyla kıyaslamamak ve kendisinin değil, davranışın yanlış olduğunun altını çizmek özgüvenine katkı sağlayacaktır. Çocuklara sınır koyma konusunda aileler kadar okullara da büyük pay düşer.

Çocuk sınırlar sayesinde kendi davranışlarının ölçüsünü daha kolay belirler ve çevresini ve çevresinin beklentilerini daha iyi kavrar. Bir sınırının olması çocuğu güvende hissettirir. Sınırlar çocuğun sosyal ilişkilerinde ve bir sorumluluğu yerine getirirken özgüven sahibi ve bilinçli olmasını kolaylaştırır. Çocuk sınırlar sayesinde nerede nasıl davranacağı konusunda kararsızlık yaşamaz. Sınır koyan aile sınırlar konusunda net olmalıdır. Sınırlarını keskin çizgilerle belirlemeli ve taviz vermemelidir. Sınırların ihlal edilebildiğini deneyimleyen çocuk bu konuda sorumluluk duygusunu yitirir.

Çocuğun konulan sınırları daha iyi kavrayabilmesi adına yaşına uygun çerçevede açıklanması ve doğru belirlenmesi önem taşır. Çocuk her döneme ait belli özellikler taşır. Sınırlar ve kurallar içselleştirilmesi ve uygulanabilmesi açısından çocuğun yaşına ve ait olduğu dönemle paralel ilerlemelidir.

Çocuğa sınır koyma ve hangi dönemde hangi sınırların konulmasının gerekliliğini Erikson’un Psikososyal Kuramı üzerinden anlatacağım. Erikson’a göre sosyal gelişim üzerinde sosyal etkileşimin büyük bir önemi vardır. İnsanların kişilik gelişimi belli dönemler içinde gerçekleşir. İlk dönem 0-1 yaş arasında yaşanan Güvene karşı güvensizlik dönemidir. Bir bebeğin güven veya güvensizlik algısının gelişimi ailesinin onu ihtiyaçlarını ne ölçüde karşıladığı ile ilişkilidir. Bu dönem küçük yaşlara tekabül ettiğinden dolayı sınır koymak pek mümkün değildir. Bir diğer dönem 1-3 yaşlar arasında yaşanan Özerkliğe karşı kuşku ve utanç dönemidir. Bu dönemde çocuk sürekli bir merak duygusu ile hareket eder. Etrafı keşfetme isteği içindedir.  Erikson’a göre sürekli davranışları kısıtlanan çocuk özerk olmak yerine kuşku ve utanç içinde olacaktır. Sürekli eyleme yönelik davranışlar içinde olan çocuğun olumlu davranışları desteklenmeli, yanlış olduğu düşünülen davranışları ise ebeveynleri tarafından uyarılarak sınırlandırılmalıdır. Girişimciliğe karşı suçluluk şeklinde adlandırılan gelişim dönemi ise 3-6 yaş arasında gerçekleşir. Bu dönemde çocuğun girişimciliği desteklenmelidir. Çocuğun kendisini ve dünyayı keşfetmesine izin verilmelidir ancak bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde kendisininkinin bitebileceği öğretilmelidir.  Aşırı koruyucu ve kısıtlayıcı aileler çocuğun girişimciliği yüzünden suçluluk hissetmesine neden olabilir. Çocuğun keşiflerine belli kurallar çerçevesinde izin verilmelidir. Başarılı olmaya karşı aşağılık duygusu dönemi 6-12 yaşları arasındadır. Bu dönemde çocuğun sosyal becerileri ve bilişsel becerileri gelişir. Çocuğun girişimleri ve becerileri desteklenerek özgüven gelişimine katkı sağlanmalıdır. Hata yaptığı takdirde ise yeniden denemesi yönünde teşvik edilmelidir. Kimlik kazanımına karşı kimlik krizi 12-18 yaş aralığında yaşanır. Bu dönemde çocuk kendini tanımaya ve kafa karışıklığı yaşamaya başlar. Çocuğun hayatta yapmak istedikleri mümkün ve akılcı hayaller desteklenmelidir. Bilişsel beceri ve algılarının daha iyi düzeyde olduğu bu dönemde çocuğa sosyal normlar ve sosyal ilişki sınırları öğretilmelidir. 

 Çocuğun gelişim dönemlerini Piaget’in Bilişsel Gelişim Dönemleri üzerinden anlatacak olursam ilk dönem Duyusal Motor Dönemi’dir. 0-2 yaş aralığında gerçekleşir. Küçük bir yaş dilimini kapsadığı için sınır koymak mümkün değildir. İşlem Öncesi Dönem ise 3-5 yaş aralığındadır. Çocuklar bu yaşlarda ne yapmak istediği konusunda ısrarcı ve inatçıdır. İşlem öncesi dönemde çocuk benmerkezcidir. Empati yeteneği gelişmemiştir.  Ailenin yönlendirmesinin ve kural koymasının oldukça zor olduğu bir dönemdir. Anne ya da baba istenmeyen davranışı uyarma konusunda kararlı ve tutarlı olmalıdır. Davranışlarının sonuçları neden-sonuç örüntüsü içerisinde detaylı bir şekilde anlatılmalıdır. Sonuçlarının ne olacağı konusunda ebeveynler otoriter bir tutum içinde bulunmalıdır. Çocuğa başkasının isteklerinin de önemli olduğu ve bazen kendi isteklerimiz yanı sıra diğerlerinin isteklerinin de önem taşıdığı örnekleriyle açıklanmalıdır. Çocukta bu dönem taklit edebilme yetisi geliştiği için ailesinin davranışlarını model alabilir bu nedenle ebeveynler de empatik davranışlarıyla örnek olmalıdır. Çocuk bu dönem sembolik oyunlar oynar. Ebeveynler öz disiplini, kuralları, çocuğun oynadı oyunlar vesilesiyle örneklendirerek öğretme yoluna gidebilirler. Somut İşlemler Dönemi 7-11 yaş aralığındadır. Çocuk bu dönem yaşadığı ana odaklıdır. Geçmiş gelecek üzerinde uçuşan bir zihni yoktur belki de bu nedenle anne ya da baba çocuğa davranışlarının sonuçlarını öğretme aşamasında zorluk yaşayabilir. “Böyle yaparsan bu şekilde sonuçlanır” kısmını öğretmek odağını koruma yetisinden dolayı başarısızlıkla sonuçlanabilir. Bu dönemde çocuk bir beceriyi öğrenirken, öncesinde öğrendiği becerinin üzerine ekleyerek deneyimler. Bu sebeple doğru bir davranışın altını çizerken olumlu davranışlarının altı çizilebilir. Yanlış davranış yerine doğru olanı koymasının gerekliliği geçmişteki davranışları üzerinden örneklemeler yaparak açıklanabilir. Son olarak Soyut İşlemler Dönemi 11 yaş ve üzerini kapsar. Soyut işlemler döneminde çocuk akılcı düşünmeyi öğrenir. Benmerkezci düşünce yapısından uzaklaştığı için aileler çocuklara birinin özgürlüğünün başladığı yerde diğerininkinin nasıl bittiğini ve bazı sınırların çerçevesini daha detaylı anlatabilir. Çocuk mantıksal çıkarımları bu yaş döneminde daha iyi yaptığından dolayı davranışlarının neden-sonuç döngüsüne dair açıklamaları daha iyi kavrar. Sistematik düşünebildikleri için doğru ve yanlış davranış kalıplarına dair daha akılcı yargılarda bulunabilirler. Aynı zamanda çocuk bu yaşta ahlaka dair kavramları algılayabilecek düzeye gelir. Birey, toplum, kültür, sosyal hayat ve normlara dair daha detaylı düşünebildiği ve akıl yürütebildiği için davranışlarının sınırlarına dair eğitilmesi daha kolay olacaktır. 

Kohlberg çocuklarda ahlak gelişimini üç döneme ayırır. 6-16 yaş aralığında olan çocuklarla araştırmasını yürütmüştür.  Ona göre ahlak ve karakter belli bir gelişim dönemleri içerisinde gerçekleşir. Bu dönemlerden ilki gelenek öncesi düzeydir. Çocuk iyi ve kötü kavramlarını ailesinin ona verdiği ödül ve cezalar aracılığıyla kavrar. Bu dönemde aile çocuğa kuralları ve uyulması gereken sınırları öğretirken ödüller ve cezalardan faydalanabilir. Örneğin çocuk ödevini yapması gereken bir zaman diliminde oyun oynuyorsa, oyuncakları ödevini bitirene dek elinden alınan çocuk ceza yöntemi ile bir kuralı öğrenebilir.  Geleneksel düzeyde kişi toplumun kurallarına göre ve ondan beklenenler doğrultusunda davranışlarını gerçekleştirir. Otoriteye uyması gerektiğini ve sosyal hayata nasıl uyulacağına dair ailesi tarafından bilinçlendirilmelidir. Toplumun beklediği yasa ve normlar hakkında kişi bilgilendirilmelidir. Gelenek ötesi düzeyde ise kişi daha evrensel bir bakış açısı edinir. Vicdan, adalet, eşitlik kavramları üzerinde yoğunlaşarak sınırlar ve kurallara dair geniş bir bilgi edinimi bireye sağlanabilir.

Her insan bir dünyadır ve tek başına bir insan tek bir toplumda dahi birçok şeyi değiştirebilir. Çocuğun gözünü açtığı yuva tüm hayatı boyunca sahip olduğu düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, bakış açılarını, genel dünya algısını ve sosyal becerilerini etkiler. Dünyaya belirsizlikler içinde gelir ve hayat denen yokuşta birilerinin yolumuza ışık tutmasını bekleriz. Dolaylı ya da dolaysız yolculuğumuza eşlik eden her insanın düşünce ve davranışlarından etkileniriz. Kim olduğumuz, benlik bilincimiz, alanlarımız, sınırlarımız, haklarımız, sahip olduklarımızla ne kadar ileri gidebileceğimiz, diğer insanlara yönelik tutumlarımızın nasıl olması gerektiğine dair her gün yeni bir şey öğreniriz. Ailemizin bize karşı olan tavırlarıyla girdiğimiz etkilenme ve öğrenme süreci okul yaşamımızla devam ederek bir ömür sürer. Her yetişkin içinde bir çocuk taşır ve çocukluk günlerinde ona öğretilenlerin ışığında yoluna devam eder. Bu nedenle ailemizin bize kattığı kendilik değeri ve dünyada durmamız gereken sınırlar olduğu bilinci önemini asla yitirmez. 

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu