Uyku ve Duygudurum Bozuklukları İlişkisinin Nörobiyolojik Temeli

Uyku; öğrenme, hafıza ve duygudurumun düzenlenmesi ile ilgili fizyolojik bir ihtiyaçtır. Çoğu psikiyatrik bozuklukta ortaya çıkan şikayetlerin başlangıcında uykunun niceliği ve niteliğindeki değişiklikler ortaya çıkar. Bu yazıda; kısaca uykunun nörobiyolojisi, uyku ile duygudurum bozukluğu ilişkisinin nörobiyolojisi ve uyku yoksunluğunun duygudurum bozukluğu üzerindeki etkisini içeren bilgiler sunulmuştur.

İnsan uykusu, oldukça kompleks, birçok iç ve dış faktör tarafından etkilenen, oldukça organize fizyolojik bir durumdur. Uyku öncelikle beynin işlevidir ve aktif bir multidisipliner süreçtir. Normal uykunun iki aşaması vardır: Hızlı göz hareketlerinin olmadığı uyku (NREM) ve hızlı göz hareketlerinin olduğu uyku (REM). NREM uykusu, uyku EEG paternlerine göre dört evreye ayrılır. NREM 1-2 hafif uyku, NREM 3-4 ise derin uyku olarak adlandırılır. Her uyku döngüsü yaklaşık 90-120 dakika sürer. Uyku döngüsü gece boyunca 3-6 kez tekrarlanır.

Uyanıklıktan sorumlu başlıca alanlar retiküler formasyon, bazal ön beyin (kolinerjik), locus seruleus, dorsal raphe ve posterior hipotalamus, dopaminerjik A11 alanı ve sorumlu nörotransmiterler asetilkolin, norepinefrin ve serotonindir. Uykudan sorumlu başlıca alanlar ise ventrolateral preoptik alan ve özellikle REM uykusundan sorumlu olan kolinerjik laterodorsal tegmental çekirdek ve pedinküler tegmental çekirdektir. İlgili nörotransmitterlerde noradrenalin, serotonin, dopamin, adenozin, histamin, GABA ve asetilkolindir.

Uykunun yaşam kalitesi üzerinde büyük etkisi vardır. Uyku bozuklukları, uzun vadede yaşam kalitesini düşüren bipolar bozukluk ve depresyon gibi ruhsal bozuklukların başlangıcı, seyri ve tedavisiyle ilişkilidir. Suprakiazmatik çekirdek, uyku ile ilgili değişkenleri düzenlemekten sorumlu ana merkezdir. Bu bölge uyarıldığı için epifiz bezi tarafından salgılanan melatonin uykunun başlamasını sağlar. Depresyonu olan kişilerde uyku bozuklukları yaygındır ve bazen uyku bozuklukları depresif belirtiler ortaya çıkmadan başlayabilir. Sirkadiyen varyasyon ile ilgili olarak, sabah erken uyanma, REM gecikmesinin kısalması ve yoğunluğunun gecenin ilk üçte birine kayması, vücut ısısı ritimlerinin faz ilerlemesi, kortizol salgılanması ve metabolitlerin ve monoaminlerin salınımı depresif hastalarda sirkadiyen bir ritmi düşündürür veya bozulan sirkadiyen ritimler depresyon oluşumuna yol açar. Bununla birlikte duygudurum bozukluklarının uyku ile ilişkisinde öne sürülen farklı modeller bulunmaktadır. Internal koinsidans modelinde suprakiazmatik çekirdek ile uyku/uyanıklık döngüsü arasinda faz farkları olduğu ileri sürülmektedir.

Model, bu iki unsur arasında senkronizasyon olmadığı zaman uykunun depresyona yol açtığını varsaymaktadır. Diğer model, bir veya daha fazla sirkadyen döngünün diğer döngüler ile olan olağan ilişkisinden ötelenmesi şeklindedir.

Depresyonda REM uykusunun anormallikleri durumsal bir faktör mü yoksa belirleyici bir özellik mi olduğu tartışılmaktadır.

Depresyonun nörobiyolojik modeli, depresyondaki artan REM yoğunluğunun, kolinerjik aşırı duyarlılık, serotonerjik ve noradrenerjik duyarlılığın azalmasından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Depresyondaki REM uyku bozukluklarının noradrenerjik, serotonerjik, kolinerjik, hipokretinerjik ve stres sistemleri arasındaki karmaşık bir ilişkiden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Uyku ve depresyonun etkilendiği bazı ortak nörotransmitterler ve ilişkileri şu şekildedir:

GABA-erjik nöronlar, histaminerjik ve diğer uyanıklık oluşturan hücre popülasyonlarını inhibe ederek uykunun başlatılmasında ve sürdürülmesinde kilit bir rol oynar. Bununla birlikte depresyonlu hastaların serebrospinal sıvılarında GABA konsantrasyonu düşüktür. Bu durumda azalmış GABA-erjik aktivite depresyonun belirtisi olan uykuya dalmada zorlukla ilişkilendirilebilir.

Raphe çekirdeğinde serotonin üretiminin azalması sonucunda merkezi sinir sisteminde serotonin yetersizliği oluşumunun depresyon belirtilerinden sorumlu olabileceği düşünülür.

Pons ile mezensefalon arasında yerleşimli Locus Coeruleus’tan salınan noradrenalinin eksikliği depresyon sebeplerinden biridir. Aynı şekilde uyku halindeyken de noradrenalinin düşük olduğu bilinir.

Depresyon hastalarının genellikle uykusuzluktan yakınıyor olmasına rağmen depresif ruh hali için oldukça etkili olan uyku yoksunluğu tedavisi, depresyonda kullanılan bir tedavi yöntemidir. Uyku yoksunluğu sonrası duygudurumda hızlı bir iyileşme olması, REM uyku yoksunluğu veya faz ilerlemesi yöntemi ile benzer etkilerin gözlenmesi, uykuyu düzenleyen sirkadiyen mekanizmaların depresyon oluşumundaki önemine işaret etmektedir. Uyku yoksunluğunun antidepresan etkisine aracılık ettiği düşünülen muhtemel serotonerjik, noradrenerjik ve dopaminerjik mekanizmaların dışında sirkadiyen sistem üzerindeki etkileri ile ilgili birkaç teori vardır. Uyku yoksunluğu uygulaması duygudurumdaki düzelmeyi, depresyonda yavaş dalga uykusu özelliklerini barındıran ve homeostatik sistemin bir parçası olan S sürecinin ritmini yeniden ayarlayarak sağlar. Böylece depresyonda yoğunluğu azalmış bulunan yavaş dalga uykusu rebound etki ile normale dönmüş olur. Bilindiği gibi depresyon hastalarında REM uykusu latansı azalmış ve REM yoğunluğu artmıştır. Uyku yoksunluğu uygulamaları bu iki değişikliği tersine çevirerek etki gösterir. Uyku yoksunluğu ve REM uyku yoksunluğu uygulamasının antidepresan özelliklerinin olması, ayrıca bazı antidepresanların da REM uykusunu baskılama özelliğinin olması depresyon oluşumunda REM uykusunun rolüne dikkat çeken bulgulardır. 

Kısaca; uyku, duygudurum bozukluklarında hem sebep hem belirti hem de tedavi şekli olarak rol oynamaktadır. Bu çıkarımın çok daha kapsamlı nörobiyolojik temeli olmasıyla birlikte ulaşılabilinen bilgilerce aktarabildiğim nörobilim temeli bu şekildedir.


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu