Diyabet ve Beslenme

Diyabetle ilgili birçok kafa karıştıran terim bulunmaktadır; insülin direnci, glukoz intoleransı, tokluk kan şekeri yüksekliği, gizli şeker, reaktif hipoglisemi gibi. Özellikle insülin direnci, obezitenin temel nedenlerinden biridir. Bu durum, kilo artışı ile yağ dokusundaki artışı tetikler, bu da insülin direncini artırarak kısır bir döngü oluşturur. Bu durum, karın ve kalça bölgesinde yağlanmaya neden olabilir.

İnsülin direncine bağlı olarak, yemekten sonra ilk 2 saat içinde kan şekeri yükselir ve buna glikoz intoleransı denir; sonraki 2 saat içinde ise hızla düşer ve buna reaktif hipoglisemi denir. İnsülin direnci açısından risk altında olanlar arasında çabuk acıkma, açlığa tahammülsüzlük, tatlı krizleri, hızlı yeme alışkanlığı, sinirlilik ve baş ağrısı yaşayanlar bulunmaktadır.

İnsülin direnciyle başlayan durum, şişmanlamaya bağlı olarak tokluk kan şekeri yükselmesine neden olabilir. Tokluk kan şekeri 200’nin üzerine çıktığında, durum preklinik diyabet olarak adlandırılır; açlık kan şekeri 126’nın üzerinde ise klinik diyabet başlamış demektir.

İnsülin direnci veya reaktif hipoglisemisi olanlar için uygun bir beslenme programı, kaliteli protein kaynaklarına ağırlık vererek tokluğu sağlamalı, rafine şeker ve karbonhidratları sınırlamalıdır. Ekmek tercih ediliyorsa, kepekli veya tam tahıllı çeşitlere yönelmeli ve lif içeriği artırılmalıdır. Öğünlerde bol miktarda çiğ ve pişmiş lif kaynaklarına yer verilmeli, mevsim sebzeleri salata ve sebze yemeği olarak tercih edilmelidir.

Ara öğün ihtiyacı hissedilmiyorsa, tek bir lokma dahi tüketilmemeli; ancak kontrolsüz bir açlık durumunda, glisemik indeksi düşük ara öğün kaynakları tercih edilebilir. Meyveler tek başına değil, bir süt grubu besin ile tüketilmelidir, özellikle früktoz içeren meyvelerden kaçınılmalıdır.

Diyabeti ve obeziteyi kontrol altına almak için düzenli yürüyüş yapılmalı ve lifli beslenmeye öncelik verilmelidir.


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu